Sena, son günlerde sosyal medyanın gündemindeki isimlerden biri haline geldi. Kadın cinayetlerine dair artan vakalar ve yaşanan trajik olaylar, pek çok kadını derin bir endişeye sevk ediyor. Sena, kendisine yönelen bu önyargılara ve yaşanan şiddet olaylarına dikkat çekmek amacıyla cesurca bir açıklama yaptı: "Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum." Bu sözleri, her gün haber bültenlerinde ya da sosyal medyada yer alan benzer trajedilerin altında yatan ortak bir duyguya işaret ediyor: Artık yeter!
Kadın cinayetleri, Türkiye dahil olmak üzere dünya genelinde ciddi bir toplumsal sorun haline gelmiştir. 2022 verilerine göre, Türkiye’de sadece ocak ayında 20 kadın cinayeti işlendi. Bu istatistikler, sadece sayıların ötesinde, kadınların yaşam hakkına dair vurgu yapıyor. Kadınların hayatlarına son veren bu vakalar, toplumda derin yaralar açıyor. Sena'nın açıklamaları, pek çok kadının hissettiği bu korku ve kaygıları açığa çıkarıyor. "Her gün dışarı çıkarken hayatımın tehdit altında olduğunu hissediyorum. Ama artık korkmamak gerektiğini düşünüyorum," diyor Sena.
Sena'nın bu cesur çıkışı, sosyal medyada büyük bir yankı uyandırdı. Kadınların yaşadığı bu tür travmalara dair farkındalık oluşturma çabaları, toplumda değişim yaratmanın ilk adımı olarak değerlendiriliyor. Kendi deneyimlerinden hareketle, bu konuya dikkat çekmek isteyen Sena, "Kadın cinayeti kurbanları ya da istismar mağdurları olarak değil; yaşam hakkı için savaşan bireyler olarak anılmak istiyoruz," diyerek sesini yükseltiyor.
Sena'nın açıklamaları, sosyal medya platformlarında hızlıca yayıldı ve birçok kadından destek mesajları aldı. Kadınlar, kendi deneyimlerini paylaşarak ve dayanışma içinde olarak bu tür durumlarla başa çıkmanın yollarını arıyor. “İnternette yaptığımız paylaşımlar, sesimizi duyurmak ve diğer kadınlara ilham vermek için önemli bir kanal. Her birimizin hikayesi, başka bir kadının hayatını kurtarabilir,” diyen Sena, kadınların bu ulusal soruna karşı kolektif bir bilinç oluşturarak mücadele etmesi gerektiğine inanıyor.
Tüm bu gelişmelerin yanında, kadın cinayetleri ve şiddet vakalarına karşı toplumun nasıl bir tepki göstermesi gerektiği de önemli bir soru olarak gündemde kalmaya devam ediyor. Vazgeçilmez bir insan hakkı olan yaşam hakkının savunulması gerektiğine vurgu yapan Sena, "Sözlerimle düşündürmek ve harekete geçmek istiyorum. Herkesi bu mücadeleye katılmaya davet ediyorum," diyerek bir çağrıda bulunuyor.
Sena'nın bu çağrısı, sadece bireysel bir hikaye değil; toplumun temel değerleri üzerine de sorgulama yapmayı gerektiren bir durumun yansıması. Kadın cinayetleri ve şiddetin önlenmesi için kurumsal desteklerin, yasaların daha etkin bir şekilde uygulanmasının ve toplumsal farkındalığın artırılmasının gerekliliği de herkesin ortak görüşü. Sena, yaşadığı olayların ardından yalnız olmadığını ve bu mücadelenin herkesin ortak sorunu olduğunu anladığını belirtiyor. "Kadın cinayetleri, sadece mağdurları değil, bütün toplumu etkileyen bir sorun,” diyerek konunun ciddiyetine dikkat çekiyor.
Sona eren bir hayata dair hikayeler değil, yeni başlangıçlara dair hayallerin gündeme getirildiği bir ortam yaratmanın önemine de değinen Sena, toplumsal cinsiyet eşitliği ve şiddetsiz bir dünya için çalışmaya devam edeceğini ifade ediyor. “Umudumu kaybetmiyorum. Birlikte hareket etmek, dayanışmak ve sesimizi yükseltmek bu mücadelede en büyük silahımız,” diyor. Sena, kendi hikayesini ardında bırakırken, daha fazla kadının sesine kulak verilmesi gerektiğini altını çizerek paylaşıyor.
Kadın cinayetleri ve şiddet, sadece bir istatistik değil, insanların yaşamlarını etkileyen gerçek bir sorun. Sena'nın konuşması, bu durumun bir kez daha gözler önüne serilmesine vesile oldu. Nihayetinde her kadın, kendi hikayesini yazma hakkına sahip ve yaşama hakkı için mücadele etmek, yalnızca bir bireyin değil, tüm toplumun sorumluluğudur. "Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum," diyen Sena'nın sözleri, değişim ve dönüşüm için atılan cesur bir adım olarak hafızalara kazındı.